16 Şubat 2014 Pazar

Hz. İbrahim (Abraham) Kimdi?


Bir Araştırma Ve Farklı Bir Hz. İbrahim

Aşağıda "Kalani" kavmi yoksa "Keldani" olabilir mi? Konuya girmeden Hz. İbrahim konusunda bazı öz bilgiler vermekte fayda vardır. Hz. İbrahim , Tevrat'ta İbranice adı Abraham olarak anılır.

Nuhun üç oğlu vardı, bunlar: Sam, Ham ve Yafet'tir. Hz. İbrahim Sam soyundandır, yani Sami ırktandır.

Babası Tarah'tır (Azer olarak da bilinir, İbranicesi Terah), kardeşi Haran ve oğulları İsmail ve İsak'tır. Tevrat'ta göre Sara'nın oğlu İsakın ikiz oğullarından Yakub sonrada İsrail adını alır ve on iki oğullu İsrail oğullarının on iki kavmini oluşturur.

Bunlardan onu ortadan kaybolur (günümüzdeki Yahudileri kendilerinin kalan iki kavmin torunları addederler), ancak son günlerde on iki kavim tekrar bir araya gelecek diye bir kehanet vardır.

Hz. İbrahim'in Hacer'den (İbranicesi Hagar) oğlu Sara'nın kıskançlığı yüzünden Hacer ve İsmail Mekke'ye yerleşir ve Arapların soyunun ondan geldiği kabul edilir.

Aşağıdaki bilgiler oldukça şaşırtıcı bilgilerdir, ama bunları doğrulayacak başka araştırmalar da var.

Anlaşılan hemen hemen bütün dinlerin ortak bir kaynağı var.

“Yahudiler Tarihi” Kitabında, Yahudi tarihçi ve ilahiyatçı Flavius Josephus (M.S. 37 - 100), Yunan filozof Aristo’nun “.. bu Yahudiler Hint Filozoflardan gelmedirler, Hintliler onlara Kalani derler.” (Kitap 1:22)

Soli’li Clearchus şöyle yazmıştır, “Yahudiler menşei Hint Filozoflardır. Filozoflara Hindistan’da Kalanilar ve Suriye’de Yahudiler denilir. Başkentlerin adı çok zor telaffuz edilir, ona “Jerusalem” (Küdüs) denilir.

Godfrey Higgins "Anacalysis" kitabında (Cilt I, sayfa 400) şöyle yazar. “Seleucus Nicator tarafından İsa'dan üç yüz yıl önce Hindistan'a gönderilen ve yazdıkları gün geçtikçe doğrulanan Megasthenes şöyle diyor: Yahudiler Kalani adında bir Hint kavim veya mezhepti..."

Martin Haug, Ph.D., "The Sacred Language, Writings, and Religions of the Parsis", ([Zerdüşt/Mecüsi] "Farsilerin Kutsal Dil, Yazı ve Dinleri"- sayfa 16) kitabında şöyle yazar: "Magiler (Zerdüşt ve Mazda rahipleri) dini kitaplarını gökten indirdiği inanılan Abraham'a (Hz. İbrahim) atfederler.

Hindu tanrı Brahma ve eşi Saraisvati ve Yahudi Abraham ve eşi Sarai arasında tesadüfün ötesinde bazı dikkat edici benzerlikler vardır. Bütün Hindistan'da Brahma'ya ait sadece bir mabet olmasına rağmen, bu mezhep Hindistan'ın üçüncü en büyüğüdür.

Meksikalı yazar Tomás Doreste, "Moisés y los Extraterrestres" kitabında şöyle yazar: "Voltaire Abraham'ın Hindistan'ı terk edip öğretilerini dünyaya yaymak isteyen sayısız Brahman rahiplerden biri olduğunu inanırdı ve bunu kanıtlamak için isim benzerlikleri ve Abraham'ın doğduğu Ur şehrinin İran hududuna yakın Hindistan yolunda olduğunu ileri sürmüştü.

Brahma adı Hindistan'da çok saygındı ve etkisi Fırat ve Dicle nehrine dek yayılarak İran'a sarılmıştı. Farsiler Brahma'ya sahip çıkıp uyarladılar. Daha sonra Tanrının Hindistan'a giden yolun ortasında bulunan dağlık Bactria'dan geldiğini söyleyeceklerdi. (sayfa 46-47.)

Bactria (kadim Afganistan'ın bir bölgesi) ayrıca Ur-Jaguda olarak bilinen Juhuda veya Jaguda isminde bir Yahudi prototip ülkesinin yeriydi. Ur [Türkçe'de yurt] "memleket veya köy" anlamına gelir.

Dolayısıyla, Tevrat'ta Abraham'ın "Keldani'lerin Ur"undan geldiğini yazmakla doğrusunu yazmıştı. "Keldani" veya daha doğrusu Kaul-Deva (Kutsal Kaul) etnik bir grubun değil, Afganistan, Pakistan ve Hint Keşmir'de bulunan Hint Brahman bir rahip sınıfıydı.

"Brahmin Abraham'ın Ioud kavimi Hindistan'daki Oude krallığını terk etmiş veya oradan kovulmuştu ve Mısır'da Goshen veya Güneş Evi, Heliopolis'e yerleştiler ve oraya Hindistan'da terk ettikleri yerin ismini verdiler, Maturea" (Anacalypsis; Cilt I, sayfa 405.)

"Onun menşei İran dini ve Melchizedek'di" (Cilt I, sayfa 364.)

"Farsiler aynı Yahudiler gibi İbrahim'i kurucuları olarak kabul ediyorlar. Dolayısıyla bütün kadim tarihlere göre Farsiler, Yahudiler ve Araplar Abraham/İbrahim soyundandır (sayfa 85)... Abraham'ın babası Terah'ın (AZER) aslında Keldani, Kaldi ve Kuldili doğu şehri Ur'dan gelip Mezopotamya'da yerleştiği yazılmakta.

Orada bir süre bulunduktan sonra Abraham, Abram ve Brahma ve karısı Sara veya Sarai veya Sara iswati babalarının evlerini terk ettiler ve Kenan ülkesine geldiler.

Abraham ve Sara'nın Brahma ve Saraiswati ile aynı oluşu ilk kez Jesvit misyonerler tarafından keşfedilmişti" (Cilt I; sayfa 387.)

Hint mitolojisinde Sarai-Savati Brahma'nın kız kardeşidir. Tevrat İbrahim konusunda iki hikaye vermektedir. İlk hikayede Abraham Firavuna Sarai'yı kız kardeşi olarak takdim ettiği zaman yalan söylediğini açıklar.

İkinci hikayede Gerar krallığına da Sarai'yın gerçekten kız kardeşi olduğunu söyler. Ancak kral yalan söylediği için azarladığı zaman, Abraham Sarai'yın hem karısı, hem de kız kardeşi olduğunu söyler: "...o gerçekten kız kardeşimdir. Babamın kızıdır, ama annemin kızı değildir ve karım olmuştur." (Tekvin 20:12)

Ancak benzerlikler burada bitmiyor. Hindistan'da Saraisvati nehrin Ghaggar adında bir kolu vardır. Aynı nehrin ayrıca Hakra adında bir kolu vardır.

Yahudi geleneklere göre, Hagar Sarai'ın hizmetçisiydi. Müslümanlar onun Mısırlı bir prenses olduğunu söylerler. Ghaggar, Hakra ve Hagar'ın benzerliklerine dikkat ediniz. Tevrat'a göre Hagar'ın oğlu Ismail ve soyundan gelenlerin Hindistan'da yaşadıklarını yazar: "İsmail son nefesini verdi ve öldü ve yakınlarına döndü...

Onlar Shur'un yanında ve Asur'a dek Mısır'a yakın olan Havilah'ta (Hindistan) yaşarlardı (Tekvin 25:17-18.).

Hem İsak, hem de İsmail adlarının Sanskritçe'den gelmesi ilginçtir: (İbranice) İşak = (Sanskritçe) İşakhu = "Şiva'nın Dostu", (İbranice) İşmail = (Sanskritçe) İş-Mahal = "Büyük Şiva."

Abraham hikayesinin üçüncü şekli on bir "Nuhéa çevirir. Abraham'ın Hindistan'ı terk etmesi bir tufan veya selden olduğunu biliyoruz: "...

İsrail'in Rabbi şöyle der, atalarınız, hatta Abraham ve Naçor'un babası Terah bile eskiden tufandan önce yaşadılar ve başka tanrılara hizmet ettiler.

Ve babanız Abraham'ı tufandan aldım ve Kenan ülkesinden geçirdim." (Joshua 24:2-3)

Tekvin 25 cariyesi Ketura'nın bazı torunlarından söz eder (Not: Müslümanlar Hagar'ın diğer bir adı olduğunu iddia ederler): Jokşan, Şeba, Dedan, Efer. Nuhun bazı torunları Jokan, Şeba, Dedan, Ofir'dir.

Bu farklı şekiller Tevrat'ı yazanların Yahudiliğin farklı dallarını birleştirmeye çalıştırdıkları konusunda düşünmeme sevk etti.

Yaklaşık olarak M.Ö. 1900 yılında şiddetli yağmur ve depremler kuzey Hindistan'ı parçaladığında hatta İnduz ve Saraisvati nehirlerin yönlerini değiştirdikten sonra bazı Hint gruplar tarafından Brahm kültü Orta Doğu ve Yakın Doğu'ya aktarıldı.

Klasik coğrafyacı Strabo Kuzey Batı Hindistan'ın terkinin ne denli geniş çapta olduğunu anlatır: "Aritobolus der ki Hindistan'a belirli bir görev için gönderildiğinde, İndus nehrinin yatağını değiştirdiği için köyleriyle birlikte bin şehirden fazla yerin boşaldığı bir ülke görmüştü." (Strabo Coğrafya, XV.I.19.)

"M.Ö. 1900 yıllarında Saraisvati nehrinin kuruması Sindhu ve Saraisvati vadilerinde önemli göçlere neden olmuştu ve Hindistan'dan batıya doğru bir göce sebep olan olay olabilir.

Bundan kısa bir süre sonra Batı Asya, Mısır ve Yunanistan'da Hint unsuru gözükmeye başlıyor." (Indic Ideas in the Graeco-Roman World, (Grek-Roma Dünyasında Hint Öğeler) yazan Subhash Kak, IndiaStar online literary magazine; sayfa 14)

Hint tarihçi Kuttikhat Purushothama Chon, Abraham'ın Hindistan'dan kovulduğuna inanıyor. (Hint Avrupalı) Ariler, Asuraslara (Bir zamanlar İndus Vadisini hükmeden ticari sınıf ve Harappanlar) karşı yıllardır savaşmışlardı ve onları yenmek için devasal suni göl ve sulama kanal sistemlerini yok edip sellere sebep oldular.

Bunun üzerine Abraham ve yakınları vatanlarını terk edip Batı Asya'ya doğru göç ettiler (Bakınız "Remedy the Frauds in Hinduism," "Hinduizmdeki Aldatmacalar ve Düzeltilmesi").

Dolayısıyla, Kuzey Irak'tan seller tarafından kovulmaları dışında, Ariler ayrıca Hint tüccarlar, sanatçı ve eğitimli sınıfların Batı Asya'ya kaçmalarını zorladılar.

"India in Greece" (Yunanistan'daki Hindistan) kitabında Edward Pococke şöyle yazıyor: "Uzun yıllar Hindistan'ı baştan başa kasıp kavuran bu büyük dini savaşlara kıyasla hiç bir benzeri olay bu denli ciddi sonuçlara yol açmamıştı.

Bunun sonucunda erken uygarlık sanatlarında usta ve büyük çoğunluğu savaşçı büyük bir insan kitlesi ülkelerinden dışarıya kovuldu. Kuzeyde Himalaya dağların ötesine, güneyde son kaleleri Siri Lanka'ya ve İndus vadisinden batıya itilen bu zülüm edilen halk Avrupa'nın sanat ve bilimlerinin tohumlarını taşıdılar.

Punjab engelini aşan bu insan seli sonuçta Avrupa ve Asya'ya vararak uygarlığın filizlenmesine neden olacaktı.

Bu göçün mesafesi o denli uzundu ki, isimlerin kılık değişikliği on denli iyiydi ki, Yunanlıların anlattıkları o denli yanıltıcıydı ki, ancak teorik ilkeleri bir kenara koyarak ve bağımsız araştırma yaparak doğruyu eğriden ayıklama ile doğru bir teşhise varma şansımız olur." (sayfa 28)

Eğer bütün bu göçmen idareci halklar tamamıyla Hint asılıysa neden harih onlardan söz etmiyor? Kadim Hindistan'dan göçler hepsi aynı anda olmadı, ama yaklaşık olarak bin yılı aşan bir dönemde oluştu. Tarih onlardan Kasit, Hitit, Suriyeli, Huri, Arami, Hiksos, Mitani, Amalekit, Etiyop (Atha-Yop/Habeş), Finikeli, Keldani ve daha bir çokları olarak söz etmiştir.

Ancak bize hatalı olarak onları sadece Batı Asya'ya ayıt etnik gruplar olarak kabul etmeye öğretilmiştir. Tarih kitaplarımız onlara "Hint-Avrupalılar" demiştir ve onların menşei konusunu yanıtsız bırakmıştır.

"Hint halkı sosyal kimliklerini ırk ve kavim bazında değil, Varna ve Jati (kast sınıf sisteminin sosyal işlevleri) bazında görmeye alışmıştır" (Foundations of Indian Culture; "Hint Kültürün Temelleri", sayfa 8).

Hint halkının insanları nasıl sınıflandırdıkları konusunda işte bir örnek: Hükmeden sınıfa Kasis (Kasitler), Kuşi (Kuşitler), Kazaklar (Rus askeri sınıf), Kaiser ve Sezarlar (Roma hakim sınıfı), Hatiya (Hititler), Kutit (Hititçe'nin bir lehçesi), Kathay (Çin liderleri), Kaşitıl/Kaşikeh (Azteklerde), Kaşikhel/Kişeh (Mayalarda) ve Keşuah/Kuş (İnkalarda). Suryaniler, İngilizce'de Assyrians, İspanyolca'da Asiros, Hindistan'da Asuras eya Ashuras, Sümer ve Babil'de Aşuriya, Asuriya, Arabistan'da Asir, İranda Ahura, Meksika'da Sure vs. Bunlara Surya'ya (güneş) tapan halklar.

Tabii ki bu dinin yaygın olduğu yerlerde ülkelerinin gerçek adları ne olursa olsun "Suryaniler" olarak bilinirdiler.

Alimlerin Hint-Avrupalıları Hintli olarak tanımada diğer bir sorun, Hindistan'ın hiç bir zaman bir ülke olmamasında yatar. Ayrıca onun adı Hindistan bile değil, "Bharata"dır [Baharatlar adını nereden geldiği anlaşılıyor] ve Bharata bile bir ülke değildir.

Bharata aynı Avrupa gibi bir ülkeler topluluğudur ve şu şimdilik İslam'ın yayılması gerçek veya hayali korkusuyla birleşmektedir. Hint alimler bu yayılma durduğu anda "Bharata Birliği" tekrar koparak birçok ayrı devlet oluşur.

"Arap tarihçileri Brahma ve ataları Abraham'ın aynı kişi olduğunu öne sürürler. Farsiler (İranlılar) genelde Abraham'a İbrahim Zerdüşt derler.

Kirüs Yahudi dinini kendi diniyle aynı olduğunu kabul ederdi. Hindular Abraham'da veya İsrailoğlular Brahma'dan gelmiş olmalıdır." (Anacalypsis; Cilt I, sayfa 396.)

Abraham gerçekten Hindu tanrısı Ram mıydı? Ram ve Abraham muhtemelen ya aynı kişiydi veya aynı kavimdendi. Örneğin "Ab" veya "Ap" Keşmir dilinde baba demektir. Prototip Yahudiler Ram'a "Ab-Ram" veya "Baba-Ram" demiş olabilirler. Brahm kelimesinin de "Ab-Ram"dan geliştiği de düşünülebilir, ama tersi değil. "İlahi merhamet" Keşmir dilinde "Raham"dır [Rahmet, Rahim, Rahman??] ve bu da Ram'dan türemiştir.

Dolayısıyla, Ab-Raham = İlahi Merhametin Babası. İbranice'de Rakham = "İlahi Merhamet". Ram ayrıca da İbranice'de "yüksek makamlı lider veya hükümdar" anlamına gelir.

Vedic Age'de çıkan "Traditional History From the Earliest Times" ("En Erken Devirlerden Geleneksel tarih") makalesinin yazarı Hint tarihçi A.D. Pusalker, Ram'in M.Ö. 1950 yılında hayatta olduğunu yazıyor, bu da Hint-İbraniler ve Hint-Arilerin Büyük Tufandan beri Hindistan'dan Orta-Doğuya göçü gerçekleştirdikleri döneme rastlar.

"Kabe'deki tapınakların biri de Hint Yaratıcı Tanrı Brahma'ya adanmıştı, bundan dolayı İslam'ın eğitimsiz peygamberi Muhammet onun Abraham'a adandığını iddia etmişti. "Abraham" kelimesi Brahma kelimesinin yanlış telaffuzundan başka bir şey değildir.

Her iki kelimenin kök anlamlarına inerseniz bu açıkça kanıtlanır. Abraham, Sami ırkının en eski peygamberlerinden biri olduğu söylenir. Adının iki Sami kökenli kelimelerden kaynaklarını, baba anlamına gelen "Ab" ve yüce anlamına gelen "Raam/Raham." Tevrat'ın Tekvin kitabında, Abraham basit olarak "Kalabalık Topluluk" anlamına gelir.

Abraham kelimesi Sanskirtçe'de Brahma'dan kaynaklanır. Brahma'nın kökeni "Brah"tır ve büyümek, sayı olarak çoğalmak anlamına gelir.

Ayrıca, Hinduizm'in Yaratıcı Tanrısı Brahma'nın İnsanların Babası ve bütün tanrıların en yücesi olarak kabul edilir.

Çünkü bütün varlıklar ondan zuhur etmiştir.

Burada yeniden "Yüce Baba" anlamına rastlarız. Bu açıkça Abraham'ın semavi baba Brahma olduğunu açıkça ima eder." (Vedic Past of Pre-Islamic Arabia; İslam Öncesi Arabistan'ın Vedik/Hint Geçmişi, Bölüm VI; sayfa.2.)

"Abram"dan bir kaç sözcük anlamını çıkartabiliriz, bunlardan her biri onun yüceltilmiş konumuna işaret edebilir. Ab = "Baba;" Hir veya H'r = "Baş; Üst; Yüceltilmiş;" Am = "Halk." Dolayısıyla, Abhiram veya Abh'ram "Yüceltilmişin Babası." Bir örnek daha: Ab - î - Ram = "Merhametlilerin Babası." Ab, ayrıca "Yılan" demektir, Ab-Ram (Yüceltilmiş Yılan) bir Naga kralı olduğunu ima eder.

Bileşken "Abraham" adından çıkarılacak bütün anlamlar takipçilerin ilahi kaderini gösterir. Örneğin Kral Süleyman'ın yakın dostu Tireli Hiram "Yüce Halk" veya Ahi-Ram (Yüce-Yılan)'dır.

Kadim Hindistan'da Aryan Kültüne "Brahm-Aryan" denilir. Aryanlar birçok tanrıya taparlardı. Abraham çoktanrıcılığa sırtını çevirmişti. Böyle yapmakla "A-Brahm" (Gayri-Brahman) olmuştu.

Aryanlar Asuralara "Ah-Brahm" derlerdi. Dolayısıyla, İndus uygarlığın atalarının muhtemelen Yahudi prototipleri olduğunu güvenle söyleyebiliriz.

Abraham'ın ölümü sırasında Kudüs (Jerusalem) bir Hitit (Hint hükmedici sınıfı) şehriydi. Tekvin 23:4'de Abraham Kudüslü Hititlerden bir mezar alanı satmalarını ister. Hititler'in cevabı "..aramızda bir prensiniz, kabrimizde istediğiniz yerde ölülerinizi gömünüz, hiç kimse sizi esirgemez." (sayffa 6).

Abraham Hititler tarafından bir prens sayıldıysa, demek ki Hindistan'ın soylu hakim ve savaşçı kast sınıfının saygın bir üyesiydi. Eski Ahit Abraham'ın bir Hitit olmadığını hiç yazmamıştır.

Sadece "Aranızda yabancı bir misafirim" (Tekvin 23:4). Hititler'in dediği gibi, Abrahamı kendilerinden bile üstün saymışlardı.

Hititer özgün bir etnik grup olmadığı gibi, Amorit veya Amarrular için de aynı şey geçerli. Marruta avam için kullanılan kast sınıfın adıydı. "Amorit" (Marut) Hint Vaişiyaların: sanatçılar, çiftçiler, sığır çobanları, tacirler, vs., ilk adlarıydı.

G.D. Pande, "Ancient Geography of Ayodhya", "Ayodya'nın Kadim Tarihi" kitabında "Marutlar Visah'ı temsil ederler. Marutlar sürüler veya ordular oluşturdukları söylenir.

Marutların babası Rudra sığırların efendisidir (sayfa 177). Malita J. Shendge şöyle demiştir: "... Marutlar halktır" ("The Civilized Demons", "Uygar İfritler", sayfa 314). Kattiler (Hititler) ve Marutları (Amoritler) Kudüs'ün babaları (koruyucuları) olarak anaları (hizmetkarları) olarak işlev görmeleri bizi şaşırtmamalıdır.

Hindistan'da Hititler Cedi veya Chedi (Hatti veya Ketti olarak telaffuz edilir) olarak bilinirler. Hint tarihçileri onları Yadavasların en eski kastlarından biri olarak sınıflandırırlar. "Cediler erken Vedik dönemde Ksatriyaların (Hititler ve Kassitlerden oluşan aristokrat sınıf) en eski kavimlerinden birini oluşturdular.

Rig Veda kadar erken bir dönemde Cedi krallar çok ünlenmişlerdi... bu büyük destanda kuzey Hindistan'ın hakim güçlerinden biriydiler." (Yadavas, Through the Ages, Çağlar Boyunca Yadavaslar, sayfa 90) Ram veya Rama da Yadava aşiretindendi. Eğer Abraham, Brahm ve Ram aynı kişilerse, Abraham Kudüs'e kendi halkına katılmak için gitmişti.

Ram'in toplulukları Sanskritçe'de "Yenilmez" anlamına gelen Ayodhya adında kendi cemaatlarında ayrı ayrı gruplara bölündüler. Sanskritçe'de savaşçı Yuddha veya Yudh demektir. Abraham ve grubu Ayodhya (Yehudiya, Judea) inançsızlardan ve Amalekitlerden (Ariler?) kendilerini ayrı tutan topluluğa mensuptu.

Şimdiye dek söylediklerim yeterli değilse Melkizadek... Salem arifi konusunu ele alalım. Melkizadek gizli mistik ve sihirli güçlere sahip Kudüs'in (Jerusalem) kralıydı. Aynı zamanda Abraham'ın hocasıydı.

Kassit bir kralın oğlu, Melik-Sadaksina büyük bir Hint prensi, majisyen ve ruhani önderdi. Keşmiri ve Sanskritçe'de Sadak = "sihirli, majikal, doğa-üstü güçlere sahip kimse" anlamına gelir. Ayrıca Zadok (Sadak?) adında biri Kral Süleyman'ı kutsamıştı.

Nasıl oluyor da Kassit (asil kastten) Melik-Sadaksina, efsanevi bir Hintli, aniden kudüste Abraham'ın dostu ve öğretmeni olarak ortaya çıkıyor? "Hindu History", Hindu tarihini yazan Akshoy Kumar Mazumdar'e göre, Brahm Arilerin ruhsal lideriydi.

Bir Ari, Aryan (Yah'dan değil [not Sanskritçe'de önde bir a eki değil anlamına gelir]) olarak doğal olarak putlara inanırdı. Tevrat'a göre onları imal bile etmişti. Putperestlik ve dini hayalperestlik halkına nasıl zarar verdiğini görünce, Abraham Arilikten uzaklaştı ve her ne kadar onun da insan yapımı kusurlarla çökmekdeyse de kadim Hint (Yah) felsefesine (Maddi Evren Kültüne) geri döndü.

İnsanoğlunun sadece gerçeklere dönerek kendini kurtarabileceğini inanmıştı.

Halkın barbarlığına ve körlüğüne karşı şok olan Proto (ilk) -İbraniler arasındaki bilginler ve eğitimli kişiler kendilerini halktan soyutladılar.

Dr. Mazumdar şöyle demişti: "Ahlaki düşüşü çok hızlıydı. Kahinler ve bilge kişiler halktan ayrı yaşarlardı. Ender olarak evlenirdiler ve çoğu zaman kendilerini dini tefekküre verirlerdi. Yönlendirme ve bilgilendirmeden uzak kalan halk aşırı yabanileşmeye ve kabalaşmaya başladı.

Tecavüz, zina, hırsızlık vs. yaygınlaşmaya başladı. İnsan doğası sapıtmaya başladı. Brahma (Abraham) bir reform yapıp insanları diriltmeye karar verdi. Kahin ve bilge kişilerin halkla evlenmelerini ve karışmalarını sağladı. Çoğu evlenmeyi kabul etmedi, ama 30 kişi kabul etti." Brahm üvey kız kardeşi Saraisvati ile evlendi. Bu bilge kişiler prajapatis (üretenler) olarak anıldılar.

"Kuzey Afganistan Uttara Kuru olarak bilinirdi ve büyük bir bilim merkeziydi. Oraya bir Hintli kadın gitti ve Vak unvanını aldı - Saraisvati (Leydi Sarah). Onun üvey kardeşi ve öğretmeni Brahm, güzelliği, eğitimi ve zekası ile o denli, etkilenmiş ki evlenmiş" (Hindu History, Hindu Tarihi; sayfa 48).

Güney Afganistan'daki kutsal topluluktan benzeri topluluklar dünyanın her tarafına yayıldı: Hindistan'ın tamamı, Nepal, Tayland, Çin, Mısır, Suriye, İtalya, Filipinler, Türkiye, İran, Yunanistan, Laos, Irak - hatta Amerikalara bile! Brahma'nın dünyanın muhtelif yerlerinde varlığı bariz dil kanıtlarıyla açıkça gözükmekte: Farsi/Acemce: Braghman (Kutsal); Latince: Bragmani (Kutsal); Rusça: Rachmany (Kutsal); Ukraynaca: Rachmanya (Rahip, Kutsal); İbranice: Ram (Baş Lider); Norveççe: From (Tanrısal). Hindular arasında kutsal bir sözcük mistik hece OM, üçlü evren, yeryüzü, gök ve sema ile bağlantılıdır.

Aynı zamanda Brahm'ın başka bir adıdır. Aztekler de OM'u evrenin ikilemli ilkesi olarak zikredip tapmışlardı. Mayaların rahip sınıfı Balam (B'lahm teleffuz edilir). Eğer maya dilinde "R" harfi olsaydı, Brahm telaffuz edilirdi. Perulu İnkalar güneşe İnti Raymi (Hindu Ram) olarak taparlardı.

Rama'dan geldiği inkar edilmez olan kelimeler Amerikan Kızılderili dilde çok yaygındır. Özellikle Amerikanın güneybatısından Meksika'ya ve oradan güneye Peru'ya kadar inen bölgelerde.

Chihuahua'nın Tarahumara Kızılderililer buna ideal bir örnektir. Gerçek adları Ra-Ram-Uri'dir. Sümer ve Kuzey Hindistan'da olduğu gibi Ra-Ram-Uri "Uri" = "Halk." İspanyol "R" vurgulandığı için bu "Uri" savaşçı, fatih için Sanskritçe kelime Udi veya Yuddi de olabilir.

Birçok Meksika kavmi eskiden Yuri adında yabancı bir kavmin o civarları işgal ettiklerini anlatırlar. Ra-Ram-Uri güneş tanrısı Ono-Rúame'dir. Keşmirce Ana = "En Çok Sevilen Oğul;" Ra-Ram-Uri ay Ono-Rúame'nın eşi, Eve-Rúame'dır. Keşmice Hava = "Havva, Eve" veya Kadın İlkesi.

Bir Ra-Ram-Uri valisine Si-Riame denilir. Sanskritçe/Keşmirçe Du-Rama = "Büyük Rama." Meksika efsanelere göre Yoris Surem (Su-Ram?) adında bir kavime mensuptu.

Fetihlerinden önce, Orta Meksika ve Amerikan Colorada'ya kadar Güneybatısı Suré olarak bilinirdi.

Keşmirce'de Suré= güneş. Tarahumara şifacı şaman veya rehber Owi-Ruame olarak bilinir. Sanskritçe'de Of = "Ümit." Şeytan Repa-Bet-Eame olarak bilinir. Keşmirce'de: Riphas (Görüntü) + Buth (Kötü Ruh) + Yama (Ölüm Meleği). Ra-Rama-Uri dilinde daha bir çok şaşırtıcı benzerlikler vardır.

Kadim Finike, Sümer ve Kuzey Hindistan'a ilişkisi şüphe götürmez. Bir çok insan Finikelileri bir zamanlar bugünkü Lübnan'da mekan eden bir denizci kavim olduğunu düşünürler.

Ancak, Hindular tarafından Pancika veya Pani olarak bilinen veya Romalılar tarafından Puni (kökeni Rama olan başka bir kelime) çingeneler gibi dünyanın dört bir yanına dağılmışlardı.

İspanyollar Ra-Ram-Uri ülkesine Chiahuahua ülkesi derlerdi. Bunu yerliler Şivaya" olarak telaffuz ederler. Sanskritçe'de Şivaya = "Şiva'nın Mabedi." Hindu dini alimlere göre, Ram ve tanrı Şiva bir zamanlar aynı ilahtılar.

Şiva ve Yah (Kitabi Mukaddes'te söz edilenle aynı) adları Amerikan yerli dinlerinde yaygındır ve yaygın olarak Amerikan güneybatısında taş oymalarda kazıldığı görülür. ("India Once Ruled the Americas!", "Hindistan Bir Zamanlar Amerikaları Hükmetti" kitabıma bakınız).

Ayodhya ayrıca Tanzania Afrika'da ve Kudüs'te (Judea) Dar-es-Salam için başka bir addı. Yerusalemitler'e (Kudüslüler) Yehudiya veya Judeans (Yah Savaşçıları) denildiği bilinir, bu da Yahudilerin Hint kökenini kesin bir şekilde doğrular.

Çin dahil, kadim dünyada Ram'ın dini fikirlerinden etkilenmeyen bir taraf yoktu. Örneğin, Hıristiyanlar ve Yahudiler Muhammet'in öğretilerini Yahudi kaynaklardan kopya ettiği konusunda beyinleri yıkanmıştır.

Oysa, Muhammet'in zamanında Ram veya Abraham'ın ilahiyatı bütün dini mezheplerin temelini oluşturuyordu. Muhammet'in tek yaptığı şey bunları putperestlikten arındırmaktı.

"... Mekke Mabedi Hindistan'dan gelen Brahmin misyonerleri tarafından kurulmuştu. Muhammed'in zamanında kutsal bir yerdi ve ölümünden sonra bir kaç asır oraya haça gitmelerine izin verildi. Onun peygamberden çok önce kutsal bir yer doluğunu inkar edilmez bir gerçektir." (Anacalypsis, Cilt I, sayfa 421.)

"... Brahminler eski kitaplarındaki kayıtlara dayanarak Mekke şehrinin Hindistan'dan gelen bir koloni tarafından kurulduğunu söylerler ve sakinleri en eski devirlerden beri onun Agar'ın oğlu İsmail tarafında inşa edildiğini söylerler. Bu şehre İndus dilinde İsmailistan denilirdi." (Anacalypsis, Cilt I, sayfa 424.)

Muhammed'in zamanından önce, Arap halkının Hinduizmine Tsaba denilirdi. Tsaba veya Saba "Tanrıların Meclisi" anlamına gelen bir Sanskritçe kelimedir. Tsaba ayrıca Işa-ayalam (Şiva'nın Mabedi) denilirdi.

Müslüman kelimesi Moşe-ayalam (Şiva'nın Mabedi) Sabaizm'in başka bir adıdır. Kelime şimdi İslam olarak kısalmıştır. Muhammet kendisi Kureyşi kaviminin bir mensubu olarak ilk başta bir Sabaist'ti. Tsabaistler Abraham'ı bir tanrı olarak görmezlerdi. Onu bir avatar veya Tanrı tarafından seçilmiş bir öğretmen, Avather Brahmo (yeraltı dünyanın yargıcı) olarak kabul ederlerdi.

İsa'nın zamanında Arapların ve Yahudiler'in dilleri, dini simgeleri ve gelenekleri hemen hemen aynıydı. Eğer zaman makinesi ile geçmişe dönsek, çoğumuz Yahudi ve Araplar arasında fazla fark görmezdik. Tarihi kayıtlara göre İsa'nın zamanında Araplar putlara taparlardı.

Alt tabaka ve kırsal Yahudiler için de aynı şey geçerliydi. Bundan dolayı Orta Doğudaki Yahudi ve Müslümanlar; ile Hindistan'daki Müslüman ve Hindular arasındaki kavga son derece saçmadır. Tamamen bir hiç uğruna, Müslümanlar Yahudilere ve Hindulara karşı savaşıyor veya tersi, zira her üç grup aynı kaynaktan geldiler.

Hebron'un (İbranice'de Khev'run) Keşmirce -Sanskritçe karşılığı Kudüs'ün eski sakinlerinin Hint kökenini açıkça gösterir: Khab'ru (mezar; tabut). (Grierson'un Sözlüğü'ne bakınız; sayfa 382.) İbranice'de bile Kever = "Tabut."

Hint dil bilimci ve oryantalist Maliti J. Shendge'in "The Languages of Harappans" (Harappanların Dilleri) kesin bir şekilde Batı Asya ve İndus Vadisi Uygarlığı bir araya getirir. Sadece Harrappa dilinin Akkatça ve Sümerce olduğunu kanıtlamıyor, ilk "Abraham" Havva göğüs kemiğinden yaratılmadan önce Adem olduğunu kanıtlıyor.

"... denilebilir ki, Fırat-Dicle'den İndus ve doğusuna dek, kendilerine sonra Asshuriau diyen Akkatça konuşan Samiler bulunuyordu.

Onların Hint adı Rig Veda'dan "Asura" olarak bilinirdi. Bu bölgenin aynı etnik grubundan değişik aşiretler tarafından mekan edilmesi bizi şaşırtmaması gerekir. Ancak onların ırk olarak homojen bir grup olduklarını düşünmek doğru olmaz.

Dil bilimi kanıtları gösterdiği gibi Akkatlılar ve Sümerler oluşmuş karışık bir nüfusları vardı. İleride araştırmaya konu olabilecek diğer etnik grupların da bulunma olasılığı var. Bu karışık nüfus günümüzdeki bilgiye ters düşmemektedir. İndus vadisinde bu değişik etnik mozaik muhtemelen tarih öncesinden uygarlığın başlarında mevcut olan bir demografik yapıydı.

"Eğer bu Akkatlılar Batı Asya aşiretleriyle aynıysa, Vedik mitolojide ilk çift konusunda eşit derecede söz edilmesi gerekir. Ancak, şifreli bir atıf dışında bu çift'den hiç söz edilmiyordu. Bu biraz kafa karıştırıcı.

Tanrıları Asura olmasına karşın bu kavimin ilk atası olmaması pek anlaşılır değil. Rig Veda'da Brahman'ın tarih öncesi baba olarak mevcut olması yeterli değildir, çünkü tek başına eril bir unsurdur.

Brahman yakından incelendiğinde iki sözcükten oluştuğu görülür Abu + Rahmu, bunlar da Sami mitolojide ilkel çifttir.

Rahmu'nun Akkad karşılığı Lahmu'dur, bu da sonradan denizden doğan ve tanrılar ve ifritler tarafından kur yapılan tanrıça Laksmi'ye dönüşmüştü. Lahmu Akkadlarda bir ejderhadır, ama Ugaritçe'de Rahmu Abu'nun genç kızıdır.

Brahma (abu + rahmu = abrahma = brahma), burada düşünülen bütün değişimler bu eşleştirmelerle açıklanabilir, veya Abu Samilerin en büyük tanrısının kızı birçok dönüşümden geçmiştir ve Hindu panteonda birçok karşılığı vardır, bunların arasında Laksmi, bütün maddi tezahüratların tanrıçası olarak önemlilerden biridir. Dolayısıyla Indus vadisinin Asura aşireti ilkel çift olarak Abu-Rahmu'ya tapıyorlardır." (sayfa 269-270).

Bayan Shendge'nin araştırmaları Hebron'daki Abraham ve Sarai mezarları gerçekten Brahm ve Saraisvati'ninikiler olduğu inancımı iyicene güçlendiriyor. Bizim Abraham anlaşılan bir rahipti, belki de Abu-Rahmu (Adem ve Hava) kültünün kurucusuydu ve tektanrılı dinini Batı Asya'ya taşıdı. Kendisi ve Sarai yurtları Hindistan'da ilahlaştırılmalarına karşın Yahudilikte insan olarak anılmışlardı.


Gene D. Matlock, B.A., M.A.

 

Hiç yorum yok:

İbranice (Kadim) ve Hintçe Arasındaki Bağlar


.

Bir araştırmacı küresel çapta kadim bir Hint etkisi konusunda inanılmaz kanıtlar sunmaktadır. 


Satana (Şeytan) yanlıları yenildiler, ama mağlubiyetleri onları yıldırmadı. "

Hazırlayan Gene D. Matlock, B.A., M.A.


Eğer 17. ve 18. asırda İngiliz Doğu Hindistan Şirketinde görevli bir kartografçı veya coğrafyacı olsaydınız, Hindistan'ın her tarafında binlerce İbranice'ye benzer yer isimleri bulurdunuz ve her bir dilde anlamlarında benzerlik olurdu. 

 


Bu sayfadaki harita bölümü şu anda Maharashtra (sağda) olarak bilinen kadim Seuna-Desa'nın (Zion Ülkesi) bir kısmını göstermektedir.

Aşağı sağda Godivari nehrin kıyılarında Paithan şehri gözükmektedir. Geleneklerine göre Hint-Yahudiler Paithan bölgesinden geçen nehre Paithan ismini verdiler (Pison, Fison).

Üst sol tarafta SATANA Şehri bulunmaktadır. Yadava'ların (Hint-Yahudilerin) efsanelerine göre Satana'lıların safahatları [Tevrat'ta günahlarından dolayı Tanrının gazabına uğrayan]  Sodom ve Gomorahı geride bırakırdı.

Seunalar ve Satanalar ahlaki ve dini farklarını savaş alanında çözmeye karar vermişlerdir.


Satana (Şeytan) yanlıları yenildiler, ama mağlubiyetleri onları yıldırmadı.

Sonuçta "Şeytan" çatışmayı kaybetmiş, ama savaşı henüz kaybetmemiş biri olarak düşünülür.

Kitabi Mukaddes bu iki düşman arasında henüz bir barış anlaşmasının imzalanmadığını yazmaktadır.

Hintlilerin en kutsal bölgesi olan Hindistan'ın bu bölgesinde bir çok kentin adı gaon ekiyle biter.İbranice'de gaon "dahi, din alimi" anlamına gelir. Ayrıca bu bölgede Yadava asillerin favori yeri Naşik vardı. İbranice'de Naşik "Asil Prens" anlamına gelir.

Ayrıca Satana'ya yakın Kandeş ([Kardeşi Habil'i öldüren Adem'in oğlu Kabil/ Kenan/Kain], Kenan Ülkesi) bulunmaktadır.

Ayrıca Kodeş bölgesi de bulunur. Kod ve Kad "İlk", "Başlangıç" veya "Tanrı" anlamına gelen Sanskritçe kelimelerdir.

İbranice'de Kadeş Yahudi takviminde ayın ilk günüdür.

Dikkat ederseniz bütün bu isimler her iki dilde de benzeri anlam ve dini mana taşımaktadırlar. Okurların bu konuyu irdelemesini davet ediyorum.

Hint ve İbrani isimlerin benzerlikleri erken dönem Avrupalı sömürgecilerin akıllarına epey takılmıştı.

Yahudilerin aniden Arap çölünden peyda olmadıkları veya yakınlarda bir yerde okuduğum gibi uzaydan gelmediklerini, ama Tevrat'ta yazdığı gibi doğudan geldiklerini kabul edemeyen bu insanlar bunları kafalarından silerek bir şekilde kendilerine bunların rastlantı olduklarını ikna ettiler. Bu rastlantıların binlerce oluşu ve Hindistan'ın her köşesinde hortlaması buna engel olmadı.

Bir 19. Asır İngiliz Alimi Batılıların Neden Yahudilerin Hint Kökenlerini ÖğrenemedikleriniAnlatmaktadır

Günümüzde fazla iyi tanınmamasına rağmen, Godfrey Higgins (1772-1833), arkeolog, siyasetçi, hümanist, sosyal reformcu ve yazar, erken 19. asır İngiltere'nin en bilgili ve aydın kişilerinden biriydi. Kendisi Yahudileri taktir eden ve bu kadim dini gruba yönelik her türlü zülüm ve kıyıma şiddetle karşı olan ikonoklast bir rasyonalistti. Yahudilerin Hint kökeni konusunda 1600 sayfaya varan ince puntolarla yazılı iki ciltlik bir eserin yazarıdır. Anacalypsis adında bu iki cilt son derece nadirdir ve en son 1965 yılında University Books, NY. tarafından basıldı [Aslında elimde daha yeni bir baskısı vardır, Kessinger Publishing Co., Montana, U.S.A.] Bu okunması zor bir kitaptır, çünkü yazar en küçük ayrıntıları kanıtlamak için çok gayret sarf eder. İyi ve hızlı okuyucular bile onu sadece birkaç hafta da bitirebilmektedirler.

Kitabın ilk baskısı sadece 200 sayıda gerçekleşmişti. Yirmisini vermek zorundaydı ve sadece kalan 180 kitap satıldı. Yaklaşık olarak 30 yıl boyunca İngiliz ve Avrupalı dini cemaatler sessizce kitabı engellediler. Yaklaşık olarak üç kez basıldı ama ilk baskısı dahil hiç bir zaman binden fazla kitap basılmadı. Kütüphanelerde nadiren bulunur. Yinede bir çok yazar ondan alıntı almıştır ve çalmıştır. Birçok sahte spiritüelist, şarlatan mistik, psişik hassas kişi ve Mormon Kitabı'nın dayandığı romanı yazan Presbiter papaz Anacalypsis'i kullanmıştır. 19. asır mistik ve Tesofik Cemiyeti kurucusu Madame Blavatsky, bu harika eser hakkında dünya insanlarının cehaletinden faydalanarak Higgins'in bilgilerinden faydalanarak safları "Akaşik Kayıtlar" denilen duyu dışı kaynaklardan "mistik bilgiler" aldığı konusunda inandırmıştır.

Godfrey Higgins, Hıristiyanlığın ve İslam'ın Batı'da yayılmasından sonra Hindistan ve Orta Doğu arasında halk, dil, felsefe ve yer isimleri benzerliklerinin neden unutulduğuna dair her zaman savunduğum bir görüşü açıklamaktadır:.

"Burada açıkladığım toplulukların tarihleri harita yapanların ve tarih yazanların yer isimleri gördükleri gibi kaydetseydiler daha da belirgin olurdu. Ancak dini önyargıları ve tarihsel gelişmeler hakkında cehaletlerinden dolayı aynı yer ve insanların hem Doğuda, hem de Batıda olabileceğini tam aynı isimlere sahip olacağı onlara absürd gelmiştir ve hemcinsleri tarafında alay konusunu olmamak için mümkün olduğu kadar bu isimleri değiştirmişlerdir.

Dolayısıyla;
David-pouri demeleri gerekirken Daud-poutr demişlerdir.
Solomon'a Suleyman demişlerdir,
Johnquior'a Jahanquior demişlerdir, vs.

Aynı şekilde, herhangi bir kötü niyet beslemeden eski Yahudi yer isimlerinin nispeten yeni zamanlarda Müslümanlar veya Türkler tarafından verildiğini iddia ederek gerçeği kendilerinden bile gizlemeye başarmışlardır.

Oysa, bu hatta bir anlık önyargısız düşünceyle ortaya çıkardı. Burada şu kadarını söylemek isterim, gerek Doğuda, gerekse de Batı'da Yahudi kabilelerinin yerleştiği bölgelerde büyük benzerlikler fark ettim. Görünüşe göre Batı bölgelere Doğudan göç edilmiştir." (Cilt. I, sayfa: 437-438.)

"İlk Müslüman fatih Gaznalı Mahmut, Lahor'a saldırdığında müdafaasının Daood veya Davut isminde bir Hint prens tarafından yapılığını fark etmişti. Bu basit olay, yer isimlerinin Müslümanlar tarafından verilmediğini göstermek için yeterli olması gerekir." (Cilt. I; sayfa. 432.)

"Okurlarımın Hindistan'ın kadim harabelerin göz atmasını davet ediyorum, bunların arasında Agra, Delfi, Oude, Mundor gibi bir çoğu bir zamanlarında Londra'dan çok daha büyüklerdi, örneğin bunların sonuncusunun çapı 37 mildi. Bunlar dünyanın en eski mimar sitili olan Siklop taşlı/Megalitik (büyük taş) yapıtlardı. Bu durumda küçük bir Yahudi dağ kabilelerin ("Kayıp Kabileler") bu denli büyük şehir kümelerinin kurucuları olabilecekleri fikrinin saçmalığını idrak etmeleri gerekir.

Ayrıca unutmamak gerekir, neredeyse Hindistan'da bulunan neredeyse bütün yer isimlerini Batı Suriye'de bulmak mümkündür.

Sanırım, bu durumları izah edebilecek tek bir açıklama olduğunu kimsenin inkar edecek gücü yoktur, o da şudur: Çok kadim zamanlarda tek bir evrensel inanç vardı ve bu dünyanın her tarafına Kuzey Hindistan'dan göç eden kabileler tarafından taşınmıştı." (Cilt I; sayfa 432.)

"...Yahudi asılı olduklarını iddia eden Keşmir (Cashmere) ve Afganistan yerlileri, ülkelerini hükmetmiş krallarının soy ağaçlarını dip köküne kadar verirler ve bununla yetmeyip Hz. Süleyman tarafından inşa edilmiş mabetleri Nuh ve diğer kadim dini simaların heykellerini gösterirler...

Afgan geleneklere göre soyları Iouda veya Yuda kavmine dayanıyor ve bu konuda haklılar, zira Yuda kabilei Eusebius'un tespit ettiği gibi Hz. Yakub'un oğlu Batı Suriye'de doğmadan önce varlığını sürüyordu. 

Yuda kavminden Batı Yahudiler Brahmin (Hz. İbrahim) ile birlikte inip göçtüler (Cilt 1, sayfa 740)

"Keşmir vadisinde, bir göle yakın bir tepede Hz. Süleyman mabedinin harabeleri bulunmaktadır.

Tarihi kayıtlara göre Hz. Süleyman bu tepe haricinde bütün vadiyi sular altında buldu. Dağlarda bir yol açarak suları boşaltmıştır, böylece Keşmir'e güzel düzlüklerini vermiştir. Tepenin üzerindeki mabedin ismi Tucht Suliman. 

Forester'e göre: 
"Müslüman fethinden önce Keşmir orada yerleşik Brahminler'in ilimi ve irfanı ve mabedin muhteşemliği açısından önlüydü." Şimdi bundan ne anlam çıkarabiliriz, bu Brahminler Yahudi miydi? Yoksa Yahudiler Brahmin miydi? Forester'ın dolaylı anlatım biçimi yanılsama olasılığını bertaraf ediyor...

"Bernier'in anlatığına göre onun zamanında Keşmir'deki Tuct Soliman (Süleyman Mabedi) bir harabeydi. Onun Müslümalara ait değil, 'putperestlere" ait olduğu bilinmekteydi. Müslümanlar onun çok kadim çağlarda Hz. Süleyman tarafından inşa edildiğini kaydetmişlerdir. Bütün bunlar, binanın Müslümanlar tarafından inşa edildiği düşüncesini yalanlamaktadır ve bölge Yuda-poor, İod-pore gibi Yahudi isimli köyler de buna destek vermektedir. Bernier'e göre Mousa veya Musa adları yerliler arasında yaygındır ve Musa Keşmir'de ölmüştür. 

Hatta yerliler harabe şeklinde kabrini göstermektedirler. Batı Suriye Yahudilerinin Hz. Musa'nın nerede gömüldüğünü kimsenin bilmediğini dedikleri bakımından bu epey düşündürücüdür." (Cilt. I; sayfa 771.)

Yahudi dergisi Moment'in Nisan 1997 sayısı, bir zamanlar Hindistan'ı güçlü bir Yahudi varlığın hakim olduğu olasılığını tartışmıştır:

"Pakistan'ın muhtelif bölgelerinde bulunan ve sayıları 15 milyon civarında olan Pathanlar adında bir Suni Müslüman kavmi vardır. Pathan dili Tevrat İbranice'sine benzemektedir ve soylarını Kral Saul'a dayandırıyorlar.

Cuma akşamları mum yakmak, dört köşeli bir dua kıyafeti giymek ve sekizinci günde sünnet yapmak gibi 21 Yahudi adeti takip ettikleri söylenir.

"Sonra da sayıları yaklaşık olarak beş milyona varan Kuzey Hindistan'daki Keşmirliler vardır. Genelde D,Suni Müslüman olmalarına rağmen, Klep (Kalep), İsrail, Hahana ve Lavni gibi Tevrat'ta kullanılan isimler kullanmaktadır. (Kayıp Kabileleri Arama, yazan Winston Pickett, sayfa 51.)

İspanyolca'nın Portekizce'ye ne kadar yakınlığı varsa, İbranice'ye o denli yakınlığı olan Aramikçe dili ilk kez Afganistan ve Pakistan'da gelişti. Hem Afganistan, hem de Pakistan bir zamanlar Hindistan'ın parçalarıydı. Afganistan 18. asırda Hindistan'dan ayrıldı, Pakistan da 2. Dünya Savaşı sonrasındaki ayrımda Hindistan'dan kopmuştu.

Aramikçe ayrıca günümüzde İsrail'de kullanılan modern karesel İbrani harflerinin menşeidir.

İbrani karesel harfler ve İbranice'nin Aramikçe'nin bir lehçesi olması, Yahudilerin Hint menşeini kanıtlamaktadır.

Bir zamanlar on - otuz milyon arası Yahudilerin Afganistan, Pakistan ve Kuzey Hindistan'da yaşadıklarını inanmak istemeyen Hıristiyan ve Yahudi yetkililer, bu denli kabile ve yer isimlerinin Tevrat isimleri taşımalarının bir "rastlantı" olduğunu söylüyorlar. 

Diğerleri bu kabile ve yerlerin isimlerini Müslümanların koyduğunu iddia ediyorlar. Godfrey Higgins açıkladığı gibi bu isimler daha İslam doğmadan binlerce yıl önce ve aynı isimler Orta Doğu'ya yayılmadan yüz yıllar önce bu bölgelerde varolmaktaydı.

Bazı İsrail'li kabile ve yer isimleri Sargon II ve Nebuchadnezzar Yahudilerin çoğunu bu bölgelere sürgün gönderdiğinde Afganistan, Keşmir ve Kuzey Hindistan'da gözükmeye başladı.

Bu kabile ve yer isimleri konusundaki kafa karışıklığı, Hint-Yahudilere tarihteki yerlerini vermemeye inat ettiğimiz sürece her zaman varlığını koruyacaktır.

Aryanlar ve Hint-Yahudiler yaklaşık olarak M.Ö. 2000 yıl önce ve Nuh ve soyu konusundaki öykü doğruysa belki de daha bin yıl öncesinde Hindistan ve Orta Doğuyu istila etmişlerdir.

Bir şekilde yıkanmış beyinlerimiz, İbrani, Hibru; Hapiru ve Apiruların kadim Mısırca ve Akkadça isimlerinin Hint-Yahudi lehçeden geldiğini ve "Ofir oğulları" anlamına geldiğini kabul etmemektedir. İbraniler konusundaki gerçek bize bağırmaktaydı, ama kulaklarımızı tıkadık.

Aşağıdaki listeye ne anlam veriyorsunuz?

(Resim üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz)
Dil Biliminde İbranice ve Keşmirce Arasında Benzerlikler

Holger Kersten "İsa Hindistan'da Yaşadı" eserinde şöyle yazmaktadır:

"Kadim İsrail ve Keşmirce arasındaki ilişki dil biliminde neredeyse açıkça gösterilir. Keşmirce, menşei Sanskritçe olan bütün diğer Hint dillerinden farklıdır. Keşmirce'nin gelişimi İbranice tarafından önemli derecede etkilenmiştir. Abdul Ahad Azad şöyle yazar: "Keşmirce dili İbranice'den gelmiştir." Geleneksel kaynaklara göre kadim çağlarda Yahudiler buraya yerleşmiştir ve dilleri günümüzde konuşulan Keşmirce'ye dönüşmüştür. Keşmir diline açıkça bağları olan birçok İbraniçe kelime vardır" (sayfa 68-69)

Kersten'in yazdıklarından Keşmirce'nin Sanskritçe'den gelmediğini inandığı ima edilmektedir. Bu konuda hemfikir değilim. Grierson'un Keşmirce sözlüğünden İbranice kelimeler çıkarırken Keşmirce'de İbranice kelimelerden fazla Sanskritçe kelimelerinin bulunduğunu keşfettim. Ama yine de İbranilerin bu az bilinen dile önemli bir katkıda bulunduklarını kabul etmiyorum.

"Lord Krişna'nın Yedu kabileleri, Yahudiler Dwarka bölgesinden ayrıldıktan sonra, Lodr Krişna zamanında konuştukları esas Sanskritçe önemli değişime ve eklemeler uğramıştır, böylece 5,742 yıl önceki Sanskritçe artık günümüzün İbranice'sine dönüşmüştür." (Dünya Vedik Mirası; yazan P. N. Oak; sayfa 530.)

Alman yazarı Siegfried Obermeir "İsa Keşmir'de Öldü mü?" kitabının İspanyolca baskısında ("Murio Jesus en Cachemira?"), yazar dilin Sanskritçe menşeini tanımaktadır:

"İnsan belki de Keşmirce olarak bilinen dilini İbranice ve Aramikçe'nin yakın akrabası olabilir mi? Buna yanıt kesin bir hayırdır. Keşmirce Sanskritçe'den gelir. Bunun tek bir açıklaması olabilir. Keşmir'e göç eden Yahudiler oraya dillerini getirdiler." (sayfa 150)

Ülkesinde Hz. İsa'nın yaşamı konusunda bir otorite olan Keşmirli Profesör Fida Hassnain, "Tarihi İsa için Arayış" eserinde şöyle yazmıştır: "Günümüzde Keşmirce % 30 Acemce, % 25 Arapça ve % 45 Sanskritçe ve diğer dilleri içerir, bunların arasında % 9 İbranice de vardır." (sayfa 10) 

Prof. Hassnain kitabından San Tomas'ın oraeda bulunduğunu teyit eden Taxila'daki Gondaforus şatosunda bulunan Aramikçe bir yazıttan söz ediyor. Yazıtta şöyle yazmaktadır: "Tanrı'nın Oğluna adanmış çok itibarlı ve dindar bir yabancı marangoz, büyük kral için sedir ağacı ve fildişinden bu sarayı inşa etmiştir. 

Bu yazının yanında San Tomas'ın taş bir kabartması durmaktadır. Hint arkeologlar bunu teyit etmiştir.

Kadim Yahudiler hiç bir zaman hükmettikleri halkalara her ne kadar dinlerini empoze ettiklerse de, dillerini zorlamadıklar için yazarlar Obermeir ve Hassnain'in fikirlerine katılıyorum.

Eski çağlarda Keşmirce bugünkü gibi ayrı bir dil değildi. Tarihi Keşmirce metinleri Brahman ve Kaşatriya kast sınıflarının Sanskritçe konuşurlardı, Vaişyas ve Sudralar, Tamilce'nin yozlaşmış bir türü olduğu sanılan Ap-Abram-Sha denilen bir dil konuşurlardı. Acaba bu esas Asura dili veya proto-İbranice olabilir mi? Bazı Hint alimleri böyle düşünüyorlar. Hz. İbrahim bir kaç farklı halkın, dinin ve Sami lehçenin babasıydı. Hz. İbrahim'in etkisi Yahudiliğin, Yunan ve Roma dini uygulamaların, Zerdüştlük, Hinduizm ve başkaları. "Kayıp Kabileler" Kuzey Hindistan'a sürüldüklerinde, orada benzeri din, dil ve kültürel özelliklere sahip bir halk buldular. "Kayıp Kabilelerin" tamamen asimle olmaları çok efor gerektirdi. daha sonra, İbranice, Dardik, Apabramşa, Sanskritçe, Arapça ve diğer diller bir araya gelerek günümüzde Keşmirce olarak bildiğimiz dili oluşturdular. Bazı alimler Müslümanların Keşmir'de Apabramşa ve İbranice'nin konuşulmasını yasakladığını savunurlar.

Budistlere göre Abhiranlar "Abhiraca" konuşurlardı. Hindistan'da halen yaşayan esas proto-tipik Yahudiler de Abhiri denilen bir dili konuştuklarını iddia ederler. "Bharata'lı Natyasastra eseri de dili Abhiri veya Sabari olarak tanımlamıştır. Abhirilerin dileri Abhirca olduğu iyi bilinmektedir." (Çağlar Boyunca Yadavaslar - Yadavas Through the Ages, yazan Yadav Singh; Cilt II, sayfa. 4.) Yadav Singh'in bu fikri doğru olabilir. Günümüzde bile kökleri, İsrail toprağında bulunan İsrail'li Yahudilere "Sabaras" denilir.

Keşmirce Sözlüğümden İbranice'ye benzeri telaffuz ve anlamlı kelimeler içeren uzun bir liste çıkardım. Kolaylıkla yüzlerce kelime daha dizebilirdim, bunların çoğunu başka yazılarımda açıklayacağım. Ancak aşağıdaki listeler, dünyanın en az bilinen dilleri arasında bulunan Keşmirce'nin daha yakın ilgi hakkettiğini ikna eder.

Yahudilik ve Hint Şaivizm (Şiva Dini) ile Aynı Tanrı İsimleri Paylaşmaktadır

(Resim üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz)

Benzeri kutsal sembolizm ve ikonografi gerek İbrani Yah-Veh ve Keşmiri Şaiva'da bulunmaktadır: Kutsal Üçlem, alev, çerubim, koruyucu melek, yılan, boğa, boğa boynuzu üflemek, vs.

Keşmirce ve İbrani Kabalistik Terminoloji Yaklaşık Olarak Aynıdır:

(Resim üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz)


Dil Bilimi Açısından Hindistan ve Orta Doğu Arasındaki Bağ Hakkında Daha Çok Kanıt 

Yahudilerin ve Kutsal Toprakların Hint menşei konusunda araştırmalarında bir ilke imza atmış değilim. 19. asrın ortalarında, İsrail'in On Kayıp Kavmini araştırmaya adanmış Londra Kimlik Derneği (the Identification Society of London), Afganların; Tibetlilerin, Keşmirlilerin ve diğer Kuzey Hint kabilelerin ya İsraillilerin torunları oldukları, veya tersi geçerli olduğunu kanıtlamak üzere aşağıdaki listeyi hazırlamışlardır:

Listelerindeki bütün kabile, kast sınıfı, alt sınıf vs. Yahudiliklerini koruyamamıştır. Ancak, neredeyse hepsi Yahudi kökenlerini tanımaktadırlar. Bu listeyi okurken, Josephus'un [Nuh oğlu] Sami'nin soyundakilerin yerleştiği bölgelerde bulunduklarını unutmayınız. "Bunlar bir Hint nehir olan Kophen'de (Kabul Nehri) ve etrafındaki Asya topraklarında bulunurlardı." (Josephus..., Bölüm VII-4).


Birçok alim Dravidlerin prototip Yahudilerin ataları, Tibet düzlüklerden veya Turanlıların anayurdu Orta Asya'dan (Sami soyunun yerleştiği bölge) gelen Meluh-Hanlar olabileceğini inanmaktadırlar.

Kuleshwar Rai'nin Kadim Hindistan (Ancient India) eserinde yazdığı gibi:

"...Bir zamanlar Sind, Baluçistan ve Punjab dahil Dravidler Hindistan'ın tamamına hakim olduğu bir devir vardı. Onlar sonradan yavaş yavaş Mezopotamya'ya da göç ettiler." (sayfa. 19.)

Aşağıdaki listede sol tarafta Hint kabile, kast sınıfı, alt kast sınıfı ve yer isimleri sol tarafta yazılmıştır. Kitabi Mukaddes ve İbrani isimler her bir Hint kelimeden sonra yazılır, son olarak da Kitabi Mukaddes'teki kitap, bölüm ve satır verilecektir. Dikkat ederseniz benzeri kelimer ya aynıdır veya oldukça yakındır. Farklar önemsiz derecedir. Dil bilimci olmayan biri bile bu kelimelerin aynı kaynaktan geldiklerini fark edebilir. Benzerlikler rastlantı olamayacak kadar fazladır. Mümkün olduğu kadar mülayim davranarak sadece kısmi bir liste sunuyorum. Ama ne kadar kısa ve mülayim olsa da, Hindistan'ın bir zamanları Kutsal Topraklara hakim olduğunu inandıracak kadar örnek sunduğumu inanıyorum:




Türkçe'ye Tercüme Eden: Kemal Menemencioğlu

Hiç yorum yok: